Donnerstag, 31. März 2016

Terliklerim nerede?

Ben bi kalkayım, diyor ve ellerine bakıyor. Her gözünü açtığında aynısı.
Nerelerde dolanıyor, bilmiyorum.
Gözüme doğrudan bakıyor, gözleri öylece kalıyor.
Ne görüyor, bilmiyorum.
Böyle bir algıyla ilk defa aynı mekanı paylaşıyorum.
Başım çatlıyor.

Bugün hiç ağlamadım

Kişisel tarihimin önemli bir parçasıdır kendisi.
Ve yine kendisine bunu çoktan söyledim.
Fakat artık fazla konuşmuyoruz. Konuşacak takati yok. Çoğu zaman ise dedikleri anlaşılmıyor. Ancak bugün daha iyi çözer oldum.
Gidecek mi kalacak mı sorusunun anlamı azalıyor. Gidecekse huzur içinde gitsin isterim. Kalacaksa huzur içinde kalsın. Ama kalırsa çok güzel planlarım var O'nun için.
Korkuyor musun, diye sordum.
Duyması biraz zaman aldı. Tekrarladım.
Korkuyor musun?
Yok be, dedi.
Korkarsa söyler. Bunu biliyorum.
Ama ben korkuyorum.
O yüzden sevgimi O'na veriyorum.
Gözleri bulutlu.
Rüya görüyor musun, diye sordum.
Çok, dedi.
Ne görüyorsun?
Ayakkabım yoktu. Yerlerde yalınayak geziyordum.
Tek hatırladığı buymuş.
Küçükken, karda kışta delik ayakkabılarla dolaştığını biliyorum. Üşüdüğünü söyleyip, bu yüzden azar işittiğini de. Daha sonrası dayak yediğini de. Sonra çok ayakkabısı oldu ve var. Ama bak ve gör ki, aradan yüzyıllar geçmişken bile hala ayakları çıplak geziyor ve üşüyor. Zaman başka zaman, acı aynı acı.

Mittwoch, 30. März 2016

Bence kal

Yanında bir kaç saat kalabiliyoruz.
Ne geçiyor aklından, diye sordum.
Hiç bir şey, dedi.
Havada yüzüyor gibi misin, diye sordum.
Aynen öyle, dedi.
Yine gözlerini yumdu.
Bazen ekrana takılıyorum. Rakamlar da bir nevi O. Aynı kişinin iki farklı versiyonu arasında oturuyorum. Neye karar verecek bilinmez.

Sonntag, 27. März 2016

Überschrift

Bu kadar yağmura bunca kuş fazla.
Uyandığımızdan beri bahçedeki ağaçları ezberliyorum. Komşu günde bir kere yiyecek bırakıyor altlarına. 
Tıknaz bir gün.
Gıdım gıdım mayışıyorum.
Başka da bir şey yok. Henüz ama henüz.

Sonntag, 20. März 2016

Bahar

Ev halkı grip. En sağlıklı benim, en erken uyanıp, kahvaltıyı hazırlayan onlar.
Bana bir iş verin dedim. Üzüm budanmış evvelsi gün. Bahçenin ortasındaki dal yığınını imha edeceğim. Ulvi amaçlarım olsun istiyorum.

Cavidan teyzenin dört aylık torunu çok yaramazmış. Ne yapıyormuş ki? Durmuyormuş. İyi de nasıl yani? Aksiymiş, annesi de küçükken böyleymiş. Sonradan da düzelmemiş.
Annem bana hamileyken, postacı Kamil abinin karısının yaptığı tüm patlıcan turşularını yemiş. Mosmor doğmuşum ben. O gün sezeryan aleti bozukmuş.

Donnerstag, 17. März 2016

850n2 850v22030ru1000000 12l100000022030r8un v2c46n8ız ör45040

Çok eskiden, çocuklar kendilerini bir yere çarptıklarında, örneğin masa, büyükler masayı dövüp, ağlayan çocuğa "aa bak kuş uçuyor" diyerek, acısını unutturmaya çalışırlardı. Bence eski toprakların gökleri bu denli sevmelerinin bir nedeni de budur. Kuşlardan sonra "Ben sana koşma oğlum/kızım, bak bi yerini çarparsın, canın yanar demedim mi? Senin suçun, ağla dur şimdi" akımı geldi. Ve bu yine bence, dünyanın en karanlık çağına eş bir zamandı.
Artık bazıları evlatlarına giden yolları sanki daha iyi biliyor. Filleri örnek aldıklarını düşünüyorum. Filler sosyal canlılar. Bunların da çocukları oluyor. Diyelim fil bebek ille bir ağaca tırmanmak istiyor. Ona, sen nereye gidiyorsun, denmiyor (sorusuzluk ne güzel). Tersine, etraftaki tüm yetişkin filler hortumlarıyla bebeğe destek oluyorlar. Filler şimdiki zamanın canlıları oldukları için, geçmişle, gelecekle alakaları yok. Bebek ağaçtan düşerse şayet, hortumlarıyla yakalıyorlar. Hepsi bu.

Sonntag, 13. März 2016

Attık

Atlarla uyandım. Bir yol inşaatını durdurmuşlar, çünkü o bölgedeki evlerin camları, atlar önlerinden geçiyor diye kırılıyormuş. Rahmetli bir akrabam da orada. Nur içinde yatsın. Bunların hepsi haydut, diye diye yerlerden cam tanelerini topluyor. Atlara kızgın olduğunu düşünüyorum. Yerlerde mürdüm erikleri de var. Görmediğim ağaçlardan dökülmüş. Neden erik toplamadığını soruyorum. Onları atlar yesin diye bırakıyormuş.

Montag, 7. März 2016

Bugün de geçer

Kalbim güm güm. Bu gümlemenin altında dimdik duran bir cesaret, donup kalmışlığıma fısıldıyor: Korkma.

Two steps from hell - Protectors of the earth