Montag, 30. Mai 2016

A


Bardağın boş tarafında istediğin kadar kal.
Dolu kısmına da uğra ama.
Olmuyor mu?
At o vakit bardağı.
Çünkü güzel bir şeyler yazmak istiyorum.
Yılbaşında gökyüzüne bakıp, hiç bir şey dileyememiştim. Dileksizce mutluydum. Bu yıl ne güzel başlamıştı değil mi? Mesela Ocak. Her ay Ocak gibi olsa, yaşlanamazsın. Şubat'a diyecek kelime bile bulamıyorum.
Şimdi mutsuz değilim. Yalnız, yıllardır babamın nerede ve nasıl olduğunu bilirdim. Artık bilmiyorum. Bu ağır geliyor bana. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp diyorsun? Üzerinde düşüneceğim.
Sosyoloğum, verem olmamam için, ah-tüh-vah-yaşı var mıydı-konuşmalarını uzun tutmamamı tembih ettiydi ilk dönem. Belki de bu yüzden aralıksız konuşuyordum. Ben böyle yapınca herkes susuyordu. Sonra ben de sustum. 
Susamak, susmak ile akraba. Fazlası var, eksiği yok. Bir A nelere kadir. Ki zaten ilk harf. Merdiven gibi.

Samstag, 28. Mai 2016

Nuh dedin

Dün gece kolektif hafızalarımızı canlandırdık, ben bunu daha çok kabul konuşmalarımızın başlangıcı olarak algıladıydım. Medeni medeni kabule geçiyoruz, ne güzel, gibi.

Sabah, sana söylene söylene bahçede dolandım. Lavanta yoldan çıkmıştı çünkü. Senin gibi. Sen de gittin gideli deli gibi büyüyorsun. Annem, kendi alanının çok dışına çıktığı için, bitkiyi toparlamamı istedi. Gelsin kendisi yapsın, dedim. Kim, dedi. Babam, dedim. Bugün annemin tüm dediklerimi tövbeleme günüydü.

Donnerstag, 26. Mai 2016

Gün, kendimi bildim bileli geçiyor





Bir ağaç düşün ki diğerine benzemez.
Gölge verir.
Sevindirir.
Yaslandırmaz.
Çünkü: Ben gidince kime dayanacaksın?
Mevzusu, yarım elma gönül alma değildir.
Gönüller tek başına alınır.
Teorisi, tam elmanın yine ancak tam bir elmayla yürüyebileceğidir.
Uygula.

Dienstag, 24. Mai 2016

Ruhumu kaybettim. Hükümlüdür.

Bir deftersin ve yanabilirsin. Ya da yüzlerce külah olabilirsin.
Artık resimler put gibi değil mi? Tanrılara taparak uçarsan yükselebilir misin?

Bana dedi ki: Sen ne zaman patlayacaksın? 
Kaset başa sarılmış gibi. Yine içine atma! 
Ağır çekimdeyim. Bu yavaşlıkta neyi nereye atacağım? Ki ben atmayı bilmiyorum.
İnsan yaşamadan bilmiyor. Bilmeyen anlayamaz. Ben de hiç anlamamışım. Anlıyorum. Aslında hiç bir şey anladığım yok.
Topluma faydam dondu. Ne yaparsam yapayım, nerede olursam olayım, güneş, yağmur, kar yok gerçi, ama rüzgar, içim duruyor. Başımı yana çevirme sürem yarım gün. Kiminle görüşürsem görüşeyim, tek konuşan ve dinleyen karşımdaki.
Daha iyi misin? Daha iyi gördüm seni. Yüzüme de, gözüme de başkaları bakıyor.
Bazen kendimi evlatlık veriyorum.

Yıllardır görüştüğüm insanların sırları varmış. Anlatıyorlar. Sır nedir ki? Baktım. TDK, bana sıkça arapça kelimelerle geliyor. Gizler sırları yermiş.

Bir ruha sahibim. Fakat evden kaçtı.

Samstag, 21. Mai 2016

Dilek kızım, kaydet bunu



Das aufrichtige Bemühen, etwas zu lernen und momentane Grenzen zu überwinden, ist ein Zeichen von Integrität und persönlicher Verpflichtung sich selbst gegenüber.
Fred Kofman
Meta-Management

Diyor ki  ≈  Öğrenmek ve anlık sınırları aşmak adına gösterilen samimi gayret, bütünlüğün ve kendine karşı şahsi vazifenin bir işaretidir.

Donnerstag, 19. Mai 2016

Element

Bize çok gelen gelene ancak bir yandan da giden gidene. Tavşanların da teki öldü. 19 Mayıs gibi bir günde. Bu tarihi, tavşan için olumlu buluyorum. Kendim için bir 23 Nisan isterim örneğin. Her gidenin kendi vedasını hazırladığına inanıyorum. Tavşanı sade bir törenle toprağa verdik.
Nasılsın diye soranlara, bilmiyorum diyorum. Bu başka bir hal değil mi, dedi bir meslektaşım. Evet, başka bir hal. Maddenin bile dört hali var. İnsanın ise önce bir babası var, sonra bir babası yok. Toprak, toprak.

Montag, 16. Mai 2016

Şifa

Bir hayata kaç liman sığar diye çok düşünmüşlüğüm vardır. İçime alıp, rahatça büyüttüğüm dünya bakışlarından bahsediyorum. Yaşamaları için dualiteye sırtımı yasladıklarımdan. Her zaman bir iyinin bir kötü, bir güzelin bir çirkin, bir doğrunun bir yanlış karşıtı olurdu. Bu hali, dünyayı kurtarmak için ve kurtarırcasına sabahlayanlar bilir. Ne sıfatsız günlerdi. Şimdi anlamlarının son damlalarını akıtıyorum içimden.
Ki ben her şeyin suyunu çıkarırım. Hiç bir kurşun kalemim olmamıştır ki örneğin, parmaklarımın arasına sığar durumdayken gitsin. Yok olana kadar yontarım. Tüm limanlarımda aynını yaşadım.
İlk defa hayat benim suyumu çekmiş, kupkuru kalmışım gibi hissediyorum. Dolayısıyla yontulmadan toprağa çakıldım. Orada ciddi bir karanlık söz konusu. Sağım, solum, önüm, arkam yok. Ben yokum. Büyük bir ihtimalle bu sefer yığınla egomu kaybettim. İçimi tanımlayacak başka cümlem de yok.
Dışım ise kollarla dolu. Ömrümün, ki daha önce de yaşamışımdır ben, işte o ömürlerimin de toplamında bu kadar fazla insana sarılmadım. Sanırım bu kollar bana karanlıkta yok olmaktan korkmamam için geliyorlar. It works.

Dienstag, 10. Mai 2016

Çocuklar toprağını çiceklerle süslerken

Ne güzel durdurdun sen bu dünyayı. İçlerimiz kalkıp yerlerinden, nasıl da henüz çok taze misafir olduğun diyara gidişine bakakaldılar. Geçişine tanık olduk.
Ben öyle sevgi dolu bir hüzünle doluyum ki artık ne insanlardan ne de gidenlerden umudumu kesmem için nedenim yok. Hele sensizlik hiç yok.
Üstelik dualar sadece sizlere okunmuyormuş. Siz, o canım yasinleri bize en çok bizim için okutuyorsunuz. Bunu, tüm egolarımız derin uykulardayken anladım.
Kanatların için sarıyı seçişin bir başka sürprizin oldu bana. Teşekkür ederim.

Donnerstag, 5. Mai 2016

Bir gün mutlaka tekrar sarılalım

Bunca zaman algımız ters işlemiş canımın içi. Biz sana destek olduğumuzu sanırken, sen bizi gidişine hazırlamışsın meğer. Yine babalık sende kaldı. Huzurun sonsuz olsun.

Dienstag, 3. Mai 2016

Conditio sine qua non

Çok sinirlendiğinde masayı ısıracağını söyleyen bir işverenle çalışıyorum. İş ömrünün yarısını böyle geçiriyor. İşyerine ilk gittiğimde, görüntüsünden önce gürlemesini duymuştum. Çok güçlü bir adam, telaşlanmaz, gürler. Her an her şeye meraklıdır. Hiç kimseye güvenmez. Bunu kendisi söylüyor. Belçika'daki atom reaktörüne, aslında en çok Chernobyl felaketine takılır, dünyanın en gerizekalı kazasına yine dünyanın en gerizekalı çalışanlarının neden olduğunu söylerken mutlaka öksürür. Nisan ayındaysak hele, başka konusu, dolayısıyla başka konumuz olmaz, asla mantar yemez, yiyenlerin aptal olduğunu söyler, yıllardır ağzıma mantar sürmüyorum mesela ben. Çalışırken telefonu kullanmak aklımıza gelmez. Onun telefonunu da hiç görmedik. Belki de yok. Öte yandan dünyanın en mekanik saatine sahip ve ona aşık bir insan.
Biz buralarda ancak ve taş çatlasa insanlar arası mesafelere yarım kolluk tolerans gösteriyoruz. Prosedür tam kol. Böyle olduğu halde, ben bazı müşterilerimize sarılırım. Beni o durumda ilk gördüğü gün, bunun tamamiyle kültürel olduğunu söyledim. Kültür dendiğinde akan suları durur. O konuşurken de biz çoğu zaman, aslında her zaman, susarız. Elindeki lacivert tükenmezi göstererek der ki: Bu kalemin rengi size göre mavi olabilir. Ben beyaz diyorsam beyazdır. Anlaşıldı mı? Aslımı olduğu için parfüm kullanamıyoruz. Çünkü bir geminin bir kaptanı olur. Çok sanıyorum ki bizde bu yüzden Hanya ve Konya yok.

O'nu sevmeyi öğrenmek istedim başlarda, zira huzurlu para kazanmak istiyordum, şimdi resmen seviyorum. Bunca yıl içerisinde karşısında bir kez ağladım. Bunu yaptığım an şoka girdiği için daha daha çok ağladıydım. Ağlamak ki ülke çapında mahrem bir eylemdir. Beni ilk önce delirten, sonra sinirden, en sonunda da üzüntüden ağlatan sorunu ertesi gün tek çelsede çözdüydü. Ki bence çaresiz bir durumdu. Siz, demişti, hayatta daha neler var, bilmiyorsunuz. Bu hiç bir şey değil. Üzülmeyin. İvedilikle mutlu olup, bendeki hanesine kırk yıllık hatır yazdıydım. Ayrıca dünya düz dese de inanırım, yuvarlak dese de inanırım. Gerçi kim inanmaz? Olmadı bu örnek.

Sevdiği kelimeleri duyduğunda gözleri ışıldıyor. Rahat rahat duygu aktarabildiği tek alan bu. Yaşgünü kartının üzerine hepsini alt alta sıraladım. İlk kelime "nedensellik". Kendisi bu kelimeyi pek ve sürekli sever.
Ben meftuna bayılıyorum.