Montag, 11. Juli 2016

Başımın üzerinde hep uç sen

Özlem, evladım, kızım, benim telaşe müdürem:)

Sen beni nerede ve nasıl görmek istersen, ben orada ve o olurum. Bunu her giden baba böyle yapar. Hayır, şu anda bahçede gördüğün beyaz kedi ben değilim. Kızım, o kedi neredeyse üç yaşında.

Tüm ruhlar ilk önce bir rüyadan uyandıklarını sanırlar. Ben de öyle açtım gözlerimi. Sonra anladım ki yaşam bir rüyaydı ve hemen hemen beş dakika kadardı. Ruh rahat bir nefes alıyor. Sevginin, dolayısıyla havanın rengi pembe. Yok öyle kaynayan kazanlar burada. Araç gereçleri dünyada bırakıyoruz. Babalar yalan söylemez.

Sihirli diyarlardayım ben. Bir mucizenin içindeyim. Bizim için her şey mümkün. Doğru anlamanı isterim: Hayatta nasıl her şey mümkünse, burada da her şey mümkün. Tek farkımız, bizim artık hayal kurmuyor oluşumuz. Malum beden kullanmıyoruz.

Lakin bedenlerimizi terkederken, sevdiklerimizi terketmeme şartımız var. Sen babanı tanımıyor musun? Gider miydim aksi taktirde? Beraber konuştuğumuz, sustuğumuz, güldüğümüz, ağladığımız anları hatırla.

Neler mi yapıyorum? Susursam su oluyorum. O da henüz bebek bir ruh olduğum için. Yoksa bir müddet sonra ihtiyaç olayımız kalmıyor. Ama Özlem! Su olmak çok keyifli!
Ve eğer canım isterse I can speak english. Mesela bu sabah seninkilerle dolaştık. Yollamam mı, tabii ki yollarım fakat artık kitap imzalamıyorlar. Ayrıca kitap burada ne arasın? Komik bir evlatsın sen. Evet, mavi göz de burada. Hayır, kalkıp gelmeyecek:) 

Aşağı yukarı halim budur. Diyeceğim de şudur:
Özendirmek gibi olmasın, ancak vay gidene değil. Belki ama belki, vay kalana.
O yüzden güzel yaşa. Bak altını da çizeyim: Güzel yaşa.