Sonntag, 10. Juli 2016

Ben senim


Ölmek, fazlasıyla vefasız bir sözcük. Çok çelimsiz, kadir bilmez. Ufku karanlık. Mümkünsüz. Boyuna diyor ki kıldan ince ol. Ayrıca beni öksürtüyor ve agresifleştiriyor. Mesafe tutmasam elimde kalabilir.
Üzerinde yaşadığım topraklarda hatırlayarak affetmeyi öğreniyorlar. Biz sonradan geldik, çekilecek çilemiz varmış demek ki. Kaç tarih yüklenebilir insan? Evlerimizin temellerinde milyonlarca ah yatıyor.
Ölmeyi bu yüzden öldürülmekle yakın temasta algılıyor ve sevmiyor olabilirim.
Var bir samimiyetleri.

- Günaydın, sen nasıl öldüydün?
- Beni gazlayarak öldürdüler. 
- Sonra?
- Sonrası sen. Hücrelerimle ağaçlar büyüttüm.

Bundan dolayıdır ki bu ülkede eline baltayı, altına buldozeri alıp ağaç kesmek bir kere ayıp, sonra günah ve son olarak çok yasak. Geçmişin ruhu tepemizden bakıyor. Bu nedenle Almanya'da milli kutlamalar, milli duygular tekrar çoşmasın diye, yapılamıyor.
Örneğin biz 3 Ekim'i uyuyarak geçiriyoruz.

Dünyaya karşı iş gücü, nüfus ökonomisi vs. deniliyor ama göçmenlerin, özellikle türklerin burada olmalarının en önemli nedeni işte bu kutlayamama halini telafi etme çabasıdır. Bildiğin kompenzasyon yani. Türkiye'liler çılgınlar gibi kutlayabiliyorlar. Yemişler çünkü milli duygularını kilit altında tutmayı. Almanlar yiyemiyor, pişirirken doyuyorlar.
Geçenki maç sonrası mesela, bir türk genci sokak lambasına tırmanmış, türk bayrağını sallıyor ve avazı çıktığı kadar aşağıdaki polislere bağırıyordu:
 Almanya türklerindir lannn.
Polisler gülüyordu. İtfaiye arabası geldi sonra.