Montag, 16. Mai 2016

Şifa

Bir hayata kaç liman sığar diye çok düşünmüşlüğüm vardır. İçime alıp, rahatça büyüttüğüm dünya bakışlarından bahsediyorum. Yaşamaları için dualiteye sırtımı yasladıklarımdan. Her zaman bir iyinin bir kötü, bir güzelin bir çirkin, bir doğrunun bir yanlış karşıtı olurdu. Bu hali, dünyayı kurtarmak için ve kurtarırcasına sabahlayanlar bilir. Ne sıfatsız günlerdi. Şimdi anlamlarının son damlalarını akıtıyorum içimden.
Ki ben her şeyin suyunu çıkarırım. Hiç bir kurşun kalemim olmamıştır ki örneğin, parmaklarımın arasına sığar durumdayken gitsin. Yok olana kadar yontarım. Tüm limanlarımda aynını yaşadım.
İlk defa hayat benim suyumu çekmiş, kupkuru kalmışım gibi hissediyorum. Dolayısıyla yontulmadan toprağa çakıldım. Orada ciddi bir karanlık söz konusu. Sağım, solum, önüm, arkam yok. Ben yokum. Büyük bir ihtimalle bu sefer yığınla egomu kaybettim. İçimi tanımlayacak başka cümlem de yok.
Dışım ise kollarla dolu. Ömrümün, ki daha önce de yaşamışımdır ben, işte o ömürlerimin de toplamında bu kadar fazla insana sarılmadım. Sanırım bu kollar bana karanlıkta yok olmaktan korkmamam için geliyorlar. It works.