Freitag, 12. Juni 2020

Koş sen

Yazın Türkiye´ye gelirdi. Bahçede oynamak isterdi bizimle. Biz onun ne dediğini anlardık ne de oyunlarını. Dolayısıyla uzak dururduk. Böyle olunca Mehmet eline bir sopa alır peşimizden koşardı. Biz ise zorla kaçar gibi yapardık. Bir gün anladık ki bu ciddi, bizi sopayla kovalıyor resmen, yakalarsa indirecek. Ya dur diyoruz, yok, bir şeyler bağırarak bizi kovalamaya devam ediyor. Kaçmayı unutup duruyoruz bu ne diyor diye. Kurtaramazsınız beni diyormuş. Gülmeye başladık. Ama nasıl gülüyoruz. Mehmet de durdu. O da gülüyor. Ama nasıl mutlu. Sopayı da bıraktı. Aptal dedik, o öyle denmez. 
Bizi elinden kimin kurtardığını hatırlamıyorum.


Montag, 25. Mai 2020

Canım, senin maaşın ne kadar?

Kıyamet kopamadı.
Başlarda, önlem almalıyız, şunu bunu yapmalıyız, aman aman diye kendini paralayan meslekdaşım bir numaralı kural ihlalcisi oldu. Kendisine soruyorum: Neden dikkat etmiyorsun John? O da bana soruyor: Bu kadar önlem çok değil mi? Dedim, seni ben öldüreceğim. İki haftadır ihlal yok.
Komşum da normale dönmek istediğini söyledi. Ne yapmak istersin mesela, dedim. Mesela sinemaya gitmek, arkadaşlarla yemeğe çıkmak. Sen? Uçağım olsun istiyorum, dedim. Sonra kardeşimi aradım. Kaça bir uçak, dedim. 2-3 bine alınır, dedi. Ben uçak diyorum, o ailece uçak bileti anlıyor çünkü kimse kimseyi dinlemiyor yine. Nasıl bir uçak, dedi. Privat jet, sekiz kişilik, dedim. Düşündü. Bir milyon tutar, dedi. Ama olmaz abla. Neden? Pilot lazımmış. Pilotu nasıl ödeyecekmişiz.

Dienstag, 5. Mai 2020

Dolmayı yedik

Altı kadın dolma günü yapmaya karar veriyorlar. Saat öğleden sonra üç. Ayla hanımın evinde toplanıp üretime başlıyorlar. Tüm masalar ve tüm buzluklar dolacak. Televizyonda göze değer bir şey yok. Ev kadını, kendi düğün videosunu açıyor. Ekranda danslar, takılar ve kaynanalar. 2010, ah nerdesin, sen nerelerdesin?
Alman komşu, aşağı katta parti düzenlendiğinden emin olduktan sonra polisi arıyor. Polis geliyor. Dolmacılara cezayı kesiyor: 6x500 €.

Grup, hıdrellez dolayısıyla istediği kadar bahçelere çıkmama kararı alsın, bence eşleri onları bu gece güllerin altına ekecek.

Sonntag, 3. Mai 2020

Seni kimler aldı?

Ne çorabın tersinden ne de çorap asmaktan hoşlanırım. Bu mirasın bana kimden geldiğine henüz açıp bakmadım. Ütü olayı zaten bir muamma. Hiç bulaşmak istemem. Çocukluğumda nerede ve ne zaman ütü yapıldığını hatırlamıyorum. Anneannem öldüğünde, yakamı ve önlüğümü bir arkadaşımın annesinin ütülediğine dair tek bir ütü anım var. Fakat o güzel gözlü, güzel kaşlı kadının sabah ne ara kalkıp da giysilerimi ütülediğini bilmiyorum çünkü uyuyordum. Sonra kadınlar bu olayı çok övdüler, ben de Esin´in annesini aldım, kalbime koydum.
Gel gör ki iki ütü masam var. Biri uzun yıllardır benimle ve onun da pek ütü anısı yok. Diğeri ve en sağlamı çok daha sonra karşıma çıktı. Nasıl şaşırdım anlatamam. Dükkandaki elemana, bu neden 7 Euro, diye sordum. Bazen aksiyon yapıyorlarmış. Dolandım durdum, biri alır da kurtulurum diye. Kocaman şey. Açıldığında odanın yarısını yer. Ne diye taşıyacağım şimdi ben bunu? Arabaya sığar mı? Evde boş dolap kenarı var mı? Üç kişiyi aradım. Kimse ütü masası istemiyor. Asabım, çık git şuradan diyor. İçim, boşver onu, al sen bunu, diyor. Biyografime ters düşen bir alışveriş öncesiyle kaldım karşı karşıya.

Biliyorum, herkesin anları kendine. Benim de süper anlarım var. Mesela defter bulma anlarımdan bahsetmek isterim. Defterler bana, üç ay aralıklarla %93 indirimle gelir ve bu mutluluğu en fazla beş saniye öncesinden hissedebilirim. Geleceği görebilme kapasitem bu kadar. Gerçi kaldırdım bu kabiliyetimi rafa. Meğer gözüm, dükkanda ne var ne yok, fiyatlar ne alemde diye etrafı hemen tarıyor ve beni defter standına yönlendiriyormuş. Aklım, gözüm kadar hızlı olamadığı için, vay arkadaş zaten hissetmiştim ben böyle olacağını, her şey çok güzel olacak, diye diye şahsını sanıyormuş Uhtred. Valla kendi bilir. Ben yüzdelerime ve canım ağırlık birimlerime geri dönmek isterim: Dolma kalemler hariç, diğer tüm kırtasiye ürünlerinde ulaştığım oran %99. Ve o kadar çığırımdan çıktım ki, en son bir kağıt fabrikası bana 1t kağıt hediye etti. Ancak dolma kalemlerde son bir yıldır %50 de kaldım. Sol gözümle alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum.


Ütü masasını geri dönecek olursam, kendisini aldım mecburen. Evdeki masa gördü tabii yeni geleni. Bir süre bakıştılar. Benimkine: Sen buna pek bağlanma, dedim. Ses yok. Yenisine: Seni kesin birine verecem. Birini bulana kadar tozlanmaya cüret etme, dedim. Peki, dedi.

Mutlu sonla biten olaylara genelde pek bayılamamakla beraber, üçümüzün bugün geldiği nokta şudur: Birinde kağıt kesiyorum, diğerinde evrak düzenliyorum. Herkes tozunu kendi alıyor.

Donnerstag, 30. April 2020

Oyuna geldik de, vallahi ben sabah akşam Serdar Ortaç


İnternet sık sık kopuveriyor. Şirketin sayfasına giriyorum, kocaman yazmışlar: Sıkıntı yok, hallettik. O esnada yığınla mesaj giriliyor: Neyi hallettiniz? Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Bence almanlar küfür edemiyor.

Adım sayarım, Şubat sonu bir ekleme yaptı programa. Benden habersiz. Nefesim uykuda durursa bana haber vereceklermiş. Bir hafta kullanmadım galiba. Sonra tekrar taktım koluma. Neden? Çünkü aptalım.

Ama olsun, vergi dairesinin durumu daha içler acısı. Danışmanım beni zaten haftalardır görmek istemiyor. Vergi denetçisi gelmediği için iş yerindeki denetleme de erteleniyor. Bak bu çok acayip bir şey. Salgından da acayip. Her şeyden acayip. Dünya ve dünya ötesi bir yana, o bir yana derken, ne yapıyor şimdi maliye? Denetimi basitleştirmek adına, yarın sadece bir kaç evrağa bakacak.

Sonra kiliseye bakıyorum, kapılar çoktan kapandı. Ya sen nasıl bir cinssin ki, geldin, ibadet mekanlarını kapattın ve çatılarının üzerinde yan gelip yatmışsın? Gücünden utanıp tez elden geri çekilesin. Ben sana başka ne diyeyim.

Öte yandan nihayet el yıkamayı öğrendim, oksijen bile geçirmeyen, şahsen diktiğim maskemi de takıyorum, karşıma bir daha çıkma sakın.

Donnerstag, 23. April 2020

Çocukların dileği kabul oldu

20.04.2020
800 metrekarelik dükkanlar bugün açıldı. Yollar araba doluydu. Acaba ne alıyorsunuz?
Hükümet yine konuştu: Maske işine merkez hükümet bakmıyor, bu iş eyalet hükümetlerinin işi ama benim fikrimi soracak olursanız, bizde yeterli maske yok. Kendimizi bir saniye bile güvende hissetmemeliyiz, bakın bu çok önemli. Uyanık ve disiplinli kalmalıyız. Elde ettiğimiz başarıyı yok etmemeliyiz. 

Hastalık sigortamı aradım. Bana maske gönderebilir misiniz, diye sordum. Maalesef bizde de yok, dediler. Daha sonraki içeriği hatırlamıyorum. Konuşma 4 dakika sürmüş.
Araba sigortasını aradım sonra. Bana garaj çıktı, dedim. Araba güvenli mekana geçtiği için sigorta ücretinde indirim yaptılar. C.Ö. sevindiğim olaylara şu an içerliyorum.

İş yerinde mutfakta çalışmaya başladım. Kilerde uzatma kablosu namına bir şey kalmadı. Yürürken zıplıyoruz.
Öğretmen adaylarım, derslerini altlarında eşofmanla ekrandan dinliyorlar. En azından pantolonların ömrü uzadı.
Arkadaşımın yarın iş gereği bir görüşmesi varmış. Dedi ki, çimenlikte buluşacağız. Çimenlikte iki sosyal kurumun görevlisi? Bunun resmini canlandıramadık vallahi zihnimizde. Sanıyorum bize bu yüzden de iki üç saat iş yaptıktan sonra yorgunluk ve uyku çöküyor.

O esnada annem Merkel´e taktı. O alışverişe gidiyormuş ama. Anne, sana yasak değil ki dışarı çıkmak, kendini koruyabildiğini düşünüyorsan sen de git, dedim. Yok, dedi, biraz daha bekleyeyim bakalım. Tabii düşünüyorum ben: Türkiye 65 yaş yasağını kaldırırsa biz burda yandık. Asla durmaz annem evde. Şu çıktı, bu çıktı, ben de çıkarım, der ve çıkar. Çünkü yasaktan önce dizi grubunun evine kaçmıştı.

23 Nisan 2020
Annem eskiden sık sık: Ah bir kalksan yerinden, derdi Atatürk´e. Babama bile demedi bunu. Bense ömrümde bu denli rahat bırakılamayan bir ruhla tanışmadım. Yani bir ruh daha nereye gidebilir, başka hangi boyuta geçebilir kurtulmak için bu kalklardan?

Fakat bugün Atatürk´ün en güzel, en huzurlu dönemini öldüğünü düşünüyorum. Hiç kimseyi duymuyor, kimseyle ilgilenmiyor ve ilgilenmediğini bilmiyor.

Sonntag, 19. April 2020

Maskeli ya da maskesiz: Bir gün hepimiz öleceğiz




Bunu salgından önce de biliyordum ben. Sonradan şu mu bu mu karışıklığı çıkmasın diye hazırlıklarımı çoktan yaptım. Hedefim, olağanüstü bir şekilde yaşlandıktan sonra sonsuza kadar nurlar içinde yatmaktı. 
Öldüğümde
nereye gömülmek istediğimi,
cenaze masrafları için (yatacak yer/defnetme işlemleri/mendil/kolonya/gül suyu) kenara üç bin Euro ayırdığımı, maddi-manevi borçsuz halimle sözlü ve yazılı olarak beyan ettim.
Hiç bir Allah´ın kulu beni ciddiye almadı.

Geldik Mart 2020ye. Beyanımı aldım elime. Maddelerim hala geçerli mi, değil mi? Ne eklenebilir, ne silinebilir? Mendil-kolonya-gül suyunu çıkardım masraflardan. Sabri lavanta, 400ml 5 Euro, gül suyu en fazla 6 Euro, fakat mililitresi daha az, mendil 2 Euro. Elimde oldu mu 13 Euro. Süper dedim, ben bu parayı en iyisi maskeye yatırayım, ordu kurarım. Eczane evimden 15 adım ötede. Yürüdüm. Çalışanların hepsini tanımama rağmen bu sefer tanıyamıyorum, çünkü örtünmüşler. Maske fiyatını sordum. Üç haftadır maske yok ve ne zaman geleceği bilinmiyor, cevabını aldım. Ya sen aptal mısın da ilk önce fiyat soruyorsun? İyi be, dedim, her türlü soruda belli ki aynı şeyi duyacaktın. İnsanın omuzları çöküyor. 

Bu esnada hükümet, sosyal mesafeyi tutmanın zamanı geldi, dedi. Sağlık sistemimiz ve ekonomimiz katiyen çökmemeli. Tüm eğitim kurumları kapatılacak. Şuralar şuralar da kapatılacak. Hükümet görevini yapacak, birey görevini yapacak. Ekonominin işlemesi için tarihimizde görülmemiş bir yardım paketi hazırladık. Sosyal mesafeyi korumanız lazım. Tokalaşmak artık yürürlükten kalktı, onun yerine bir kaç saniye daha fazla bakabilirsiniz gözlerinize. Maske? Maske salgını önlemez, yok maske maske. Kurallar şunlar ve bunlar, uydunuz uydunuz, uymadığınız taktirde daha ağır kurallar ve yasaklar gelecek. Size iki hafta müddet. İki hafta sonra durumu gözden geçirip insan gibi davranıp davranmadığınıza bakacağız. 
Gözden geçirildik. Hepinize sabrınızdan dolayı çok teşekkür ederiz. Sizden memnunuz. Ancak dışarıda öyle hüryaa halinde dolaşamazsınız, tek başınıza ya da bir aile bireyiyle okey. İzleyeceğiz sizi. Cezalar? Henüz belirlemedik. Bizim sizden daha çok bildiğimiz bir şey yok, biz önümüzdeki duruma ve soruna odaklanıyoruz. Ardından sorunu ortadan kaldırabilecek bir yöntem uyguluyoruz. Normale ne zaman döneceğiz? Size bir tarih verirsek iyi yöneticiler olamayız. Tekrar ediyoruz: Ekonomimiz, sağlık sistemimiz, yaşlılar, sağlık, insan, ekonomi ve teşekkürler. 

Sonra cezalar, cezalarla birlikte ihbarlar geldi. Halk dışarıda olup biteni izlemeye başladı. Bir yerde üç kişi mi gördüler, hemen polise resim ve adres. Polis, bizi darlamayın, bu işlere zabıta bakıyor, dedikten sonra zabıtayı da zabıtaya ihbar etmeye başladılar. Zabıta sosyal mesafeyi korumuyor, zabıta şu ve şu gruplaşmayı gördüğü halde gülümseyerek yanlarından geçip gitti. Bir küçük grup ise sesleniyordu: Siz ne yapıyorsunuz, tarihten hiç mi bir şey öğrenmediniz, zamanında yahudileri de bu şekilde ihbar ettiniz, yoksa Almanya´nın kötü karakteri yeniden mi hortluyor?

Neticede anladık ki artık iki hafta iki hafta yaşayacağız. İki hafta güzel bir süre. Çoğunluk evlere çekildi. Dışarıda uyulması gereken kurallar belli. Açlıktan susuzluktan ölemezsin. Her şey var.  Herkes yaşamak istiyor. Dolayısıyla virüs da yaşamak istiyor. Şu da var tabii: Biz genelde hiç bir siyasi ile şahsi münasebetlere giremiyoruz. Böyle bir alanımız ve ihtiyacımız mevcut değil. Fakat ben, yarın da bir değişiklik olmazsa girecem. Neden bize maske gelmiyor? Bedenimize girmek için ağız ve burun tercih eden bir virüsle karşı karşıyayken, biz neden devamlı tuvalet kağıdı alıyoruz?